SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

EDEB BAHSİ

<< 4927 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُسْلِمُ بْنُ إِبْرَاهِيمَ قَالَ حَدَّثَنَا سَلَّامُ بْنُ مِسْكِينٍ عَنْ شَيْخٍ شَهِدَ أَبَا وَائِلٍ فِي وَلِيمَةٍ فَجَعَلُوا يَلْعَبُونَ يَتَلَعَّبُونَ يُغَنُّونَ فَحَلَّ أَبُو وَائِلٍ حَبْوَتَهُ وَقَالَ سَمِعْتْ عَبْدَ اللَّهِ يَقُولُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ الْغِنَاءُ يُنْبِتُ النِّفَاقَ فِي الْقَلْبِ

 

Ebu Vail şöyle demiştir: Ben Abdullah’ı şöyle derken işittim:

 

Ben Resulullah (s.a.v.) “Ezgi kalpte münafıklık (duyguları) meydana getirir.” derken işittim.

 

 

İzah:

Bu hadis-i şerif şarkı türkü ve çalgı aletlerinin haram olduğunu söyleyen cumhuru ulema ile mezhep imamlarının delilidir.

 

Hanbelî ulemasından İbn el Kayyım el-Cezviyye bu hadisle ilgili açık­lamasında şöyle diyor:

 

Hz. Abdullah İbn Mesud (r.a.)'den gelen bir hadis-i şerifte Hz. Peygam­ber: "Suyun ekini yeşerttiği gibi ezgi de kalbte münafıklığı yeşertir. Yine suyun ekini yeşerttiği gibi zikir de katbte imanı yeşertir" buyur­muştur.[el-Camiü's-Sagir, 11,77.] İbn Ebi'd Dünya'nm Zemmü'l-Melâhî kitabında Abdullah İbn Mesud (r.a)'den rivayet ettiği bu hadis-i şerif, mevkuftur ve sahabe-i kira­mın, kalp hallerine, kalbin hastalıklarına ve tedavisine dair olan derin vu-kufiyetlerinin en kuvvetli delilidir. Gerçekten sahabe-i kiramın herbiri kalplerin tedavisi hususunda çok maharetli birer doktor idiler. Onlar Hz. Nebidin ezgiye "nifak yetiştiren" ismini verdiğini çok iyi biliyorlar. Hz. Nebi'in ezgiye bu ismi vermekten maksadının ezginin kalp üze­rindeki olumsuz tesirine işaret etmek olduğunu çok iyi kavrıyorlardı.

 

Gerçekten şurasını iyi bilmek gerekir ki; ezginin kendine mahsus bazı özellikleri vardır. Bunlardan birisi de kalbi asli görevini yapmaktan alı-kpymak, Kur'an-ı Kerimi anlamaya, Kur'an üzerinde düşünüp onunla amel etmeye engel olmaktır. Gerçekten ezgi ile Kur'an bir kalpte birleşe-mezler. Çünkü aralarında zıtlık vardır. Kur'an-ı Kerim nefsin boş arzula­rına uymayı yasaklayıp nefse hakim olmayı emrederken, ezgi bunun zıd-dini emreder, nefsin isteklerini süsleyip onlan hoş gösterir.

 

Ariflerden bazıları bu hususta şöyle demişlerdir: "Ezgi dinlemek bazı kimselerde münafıklık duygulan doğururken bazılarında inatçılık, bazıla­rında da gerçekleri yalanlama, bazılrında günah işleme arzusu doğurur. Ençok doğurduğu duygu da suretlere aşık olmak, kötülükleri güzel gör­mek duygularıdır. İşte bu sebepledir ki ezgi dinlemeye devam eden kim­selere Kur'an-ı Kerim okumak çok ağır, Kur'an-ı Kerim dinlemek ise çok çirkin gelir.

 

Meselenin sırrı şudur;  aslında ezgi  şeytanın kur'anıdır (okuduğu şeydir). Şeytanın kur'anıyla Rahmanın Kur'an'ı bir kalpte birleşemez, iş­te ezginin kalpte yeşerttiği münafıklık duyguları da bundan başka birşey değildir. Bilindiği gibi münafıklığın aslı, için dışa aykırı olmasından iba­rettir. Şimdi gönlünü ezgiye kaptıran insan şu iki durumla karşı karşıya­dır. Ya içinden geçen duyguları dışarı çıkarıp halk nazarında fısk-u fücu­ru meydana çıkacak, yahutta bu duyguları içerisinde gizleyip Kur'anın emirlerine uygun duygu ve düşünceler sergileyerek münafık durumuna düşecektir. Çünkü dışarı karşı bu düşünce ve davranışları sergilerken ger­çekte içi bu düşünce ve davranışlara aykırı his ve inançlarla doludur.

 

Münafıklık alametlerinden biri de Allah'ı az zikretmek, namaza karşı tenbellik göstermek ve namazı kılarken adab ve erkânına riayet etmemek­tir. Ezgiye düşkün olan kimselerde ise, genellikle bu sıfatlar mevcuttur. As­lında münafıklar, herşeyi ifsat ettikleri halde İslah edici olduklarını zan­nederler. Ezgi dinleme hastalığına yakalanan kimseler de aynı şekilde kalplerini ezgi ile ıslah edeceklerini zannederek ezgi dinlemeye devam ederler. Gerçekte ise kalplerini ıslâh değil, ifsad ederler. İşte bu tutumla-rıyle münafıklara benzerler.

 

Ayrıca münafıkların insanların kalplerine şüphe tohumları ekerek on­ları inançsızlığa davet ettikleri gibi ezgi söyleyen insanlar da kalplere şeh­vet tohumları ekerek insanları şehvetlerin fitnesine davet ederler. İşte bu­nun içindir ki Dahhak:"Ezgi kalbi ifsad ve Allah'ın gazabını davet eder" demiştir.

 

Halife Ömer İbn Azilaziz hazretleri de çocuğunun öğretmenine yaz­dığı bir mektupta şöyle demiştir:

 

"İlmine irfanına güvenilir kimselerden bana erişen haberlere göre çal­gı âletlerinin sesi haramdır, suyun otları yeşerttiği gibi, ezgi dinlemek de kalpte münafıklık duygusunu meydana getirir." İbn el-Kayyim el-Cev-ziyye'nin açıklaması burada sona erdi.

 

Şevkanî ise bu mevzuda şöyle demektedir: "İster çalgı âleti eşliğinde olsun, isterse çalgı aleti eşliğinde olmasın ezgi söylemenin hükmünde ulema ihtilafa düşmüştür. Medine halkıyla zahir ulemasından olanlara uyan bazı ilim adamları ve tasavvuf ulemasından bir cemaat, kaval ve ud eşliğinde bile olsa ezgi söylemenin ve dinlemenin caiz olduğunu söyler­ken, cumhuru ulema ezginin haram olduğunu söylemişlerdir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; bu mevzudaki ihtilâf, haram dairesi dışında ve şüphe dairesi içerisinde yer alan ezgi türleri üzerindedir. Haram dairesi içerisinde yer alan müzik türlerinin haramlığı konusunda ihtilâf söz konu­su değildir. Gerçek müslüman ise "Kim şüpheli olanlardan sakınırsa dinini ve namusunu korumuş olur."[Ebû Dâvud, buyu'] hadisine uyarak şüphe dairesi etrafında dolaşmaktan kesinlikle uzak durur.

 

Nitekim şu hadis-i şerifler de bu gerçeğe delâlet etmektedirler:

 

1. "İleride ümmetim içerisinden zinayı, ipekli elbiseler giymeyi, şarap içmeyi ve çalgı âletlerini çalıp dinlemeyi helal sayan kimseler çıkacaktır."

 

2. "Muhakkak ki ileride ümmetimden bazı kimseler içkinin ismini de­ğiştirerek onu içeceklerdir. Baş uçlarında çalgılar çalınacak, şarkıcı ka­dınlar şarkı söyleyeceklerdir. Allah onları yere batıracak ve maymunlar, domuzlar şekline çevirecektir."[İbn Mâce, fiten]

 

Şevkanî'nin açıklaması burada sona erdi.

 

Çalgı aletlerini çalıp dinlemenin yasaklığma delalet eden hadislerden bazıları da şü mealdedir:

 

1. "Muhakkak ki Allah şarabı kumarı, trampeti ve gubeyrayı yasak­lamıştır ve sarhoşluk veren herşey haramdır.”[Ebû Davud, eşribe; Ahmed b. Hanbel, II, 158.]

 

Gübeyra kelimesi; tanbur, ud ve gitar gibi manalara gelir. Maliki ulemasından İbn el-Arabî'ye göre; bizim trampet diye tercüme ettiğimiz "kübe" kelimesi tavla oyunu anlamına gelir.

 

2. Rasûlullah "Bu ümmette yere batma, suret değiştirmesi (üzerine gökten taşların) yağdırılması (gibi hadiseler) olacaktır" buyurdu da mü slü m anlardan biri:

 

Ey Allah'ın Rasulü! Bu ne zaman olacaktır? diye sordu. (Hz, Nebide):

 

Şarkıcı kızlar ve çalgı aletleri türediği ve şaraplar içildiği zaman" cevabını verdi.[Tirmizî, fiten]

 

3. "Muhakkak ki Rabbim beni âlemlere rahmet ve hidayet rehberi olarak gönderdi ve bana nefesli sazlarla gitar, ud gibi yaylı ve telli sazları bir de cahiliyye döneminde tapılan putları imha etmemi emretti." Ancak bu hadis zayıftır.

 

Ahmed b. Hanbel, V, 257.

 

İbn el-Kayyim, İgâsetü'I-Lehfân isimli eserinde bu konuda şöyle diyor: "Çalgı aletlerine "budala ses, cırtlak ses" isimlerini veren bizzat Allah'ın Rasûlüdür. Çünkü o bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Ben ancak iki budala ve cırtlak sesi yasakladım:

 

Birisi oyun ve eğlence anındaki şeytanın dediklerinden çıkan sesi; Diğeri de musibet anındaki yüzlerin tırmalanıp yakaların yirtilmasıyla birlikte çıkan şeytanın zırıltısı."[Tirmizî cenâiz]

 

Görülüyor ki efendimiz çalgı aletlerine sadece "cırtlak ses" ismini ver­mekle kalmıyor, bir de onlardan "şeytanın düdüğü" diye bahsediyor.

 

"Allah düşmanlarının, ilimden, akıldan, dinden nasibi az olan insan­ları aldattığı, cahil sapıkların kalplerini avladığı en önemli hile ve tuzak ıslık, alkış ve ezgi dinlemektir. Hatta denebilir ki şeytanın düdüğü mahiyetinde olan bu sesleri dinlemek, sözü geçen akıldan ve dinden nasipsiz olan câhil ve sapıklara Kur'an-i Kerim dinlemekten daha sevimli gelir. Onların tek emeli fısk ve isyan olur. İslamın hizmetkârları ve hidâ­yete erişmiş olan kimseler ise bunlardan ve bunların yollarından süratle uzaklaşır. et-Turpuştî'nin açıklamasına göre, İmam Malik, ezgi söyleme ve dinlemeyi yasaklar ve: "Bir kimse bir cariye satın alsa da cariye şarkıcı çıksa, bu alışverişinden dönebilir. Çünkü şarkıcılık bir kusurdur" dermiş.

 

Yine Turpuştî'nin açıklamasına göre İmam Malik'e "Medine halkı­nın ezgiye cevaz verişine ne dersiniz? diye sorulmuş da:

 

Biz Medine1ilere göre de şarkıya cevaz yoktur. Gerçekte bize göre şarkı söyleme ve dinleme işini sadece fasıklar yapar." cevabım vermiştir.

 

İmam Ebû Hanife’ye gelince, o da ezgiyi hoş karşılamaz ve günahlar­dan sayar. Küfe ulemasının görüşü de böyledir. Süfyân, Hammâd, İbra­him ve Şa'bî, Küfe ulemasından bazılarıdır. Basra uleması arasında da ezginin haramlığı konusunda bir ihtilâf yoktur.

 

Ezgi konusunda imamlar içerisinde en sert davranan İmam Ebu Hanife'dir. İmam Hanife taraftarlarının açıklamasına göre eğlenme kasdıyla söylenen ezgileri dinlemek haramdır. Bu maksatla çalınan kaval ve defi dinlemek böyle olduğu gibi; bir sopayı ahenklf bir şekilde vurarak düzen­li bir ses çıkarmak ve onu dinlemek de böyledir. Bu günahı irtikab edense fâsık olacağından şahitliği kabul edilmez. Hatta bu haramı helal saya­rak ondan zevk almak küfürdür. Binaenaleyh istemeyerek kulağına böyle bir. ezgi gelen kimsenin onu duymamak için elinden gelen çabayı sarf et­mesi gerekir. İmam Ebu Yusuf'a göre bir evden çalgı ya da eğlence ses­leri işitilse sahiplerinden izin almadan o eve girip bu sesleri kesmek icab eder. Çünkü nehy-i anilmünker (kötülüğü önlemek) farzdır.

 

İmam Şafiî'de "Kitabü'I Kada" isimli eserinde ezginin mekruh oldu­ğunu ve batıla benzediğini söylemiştir. Onun ezgiyi haram saydığım çok yakından bilen taraftarları ise onun ezgiyi helal saydığına dair yayılan ha­berlerin asılsız olduğunu söylemişlerdir.

 

İmam-ı Ahmed'e göre ise ezgi kalpte münafıklık duygularından baş­ka bir duygu yeşertmez.

 

 

Çalgı Aletleri:

 

 İslam dinine göre düğün ve sünnet gibi sevinçli hallerde ihtilat-erkek-kadın beraberliği- olmamak şartıyla oynamak, kaval ve kudüm gibi alet­ler kullanılarak sevinç izhar etmekte bir mazhur yoktur. Sevinmek fıtrî bir şeydir. İnsanoğlunun, sevincini gösterip, sıkıntılarını geriye ittiği bu tür zamanlara ihtiyacı vardır.

 

Rasûlullah (s.a,) bir hadislerinde şöyle buyurmaktadırlar: "Helal ile haramı birbirinden ayıran şey kudüm çalmaktır" İmam Şafiî, "el-Aziz" adındaki kitabında şöyle diyor: "Kaval çalınıp çahnamayacağıyla ilgili iki görüş vardır; Bunlardan birisi Begavi'ye ait­tir ve kavalın haram olduğunu söyler, diğeri de İmam Gazzali'ye aittir ki o da kaval çalmanın helâl olduğunu belirtir. Bu iki görüşten Gazzali'ninki daha doğrudur."                                                                          

 

İbn Hacer ve Kurtubî gibi alimler ise, tambur ve kemence gibi fasık, ayyaş ve sefihlerin kullandığı çalgı aletlerini kullanmanın ve dinlemenin icma ile haram olduğu görüşündedirler.

 

£bu İshak eş-Şirazî de bu hususta şunları söylüyor: "Ud ve tambur gi­bi çalgıları çalmak haramdır" Nebi (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Allah teâla ümmetime içkiyi, kumarı ve darıdan yapılan içki île davul ve tamburu yasaklamıştır."

 

Rasûlullah (s.a.v.) bir başka hadislerinde de şöyle buyurmaktadırlar: "İçki içip davul ve çalgı aletlerini kullanmak yüzünden ümmeti­min bir kısmı mesh olunacaktır."

 

Demek oluyor ki; insanın şehvet ve arzularını tahrik etmeyen, aksine hüzün ve benzeri duygulara yol açan aletleri çalması ve dinlemesi caizdir. Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi insanın şehvet arzularını tahrik eden ve müslümanı sefih ve ayyaşlara yaklaştıran ve daha çok bu tip in­sanlar tarafından kullanılan alet ve çalgıları kullanmak, haramdır. Bu konudaki delil ise Rasûlullah'ın bazı hadisleri ve icma-i ümmettir. Bu konu­da alimler ittifak halindedirler. İbn Haznı ve İbn Tahir'den başka bu gö­rüşe muhalefet eden olmamıştır. Bunların da sözlerine güvenilmez. İbn Hazm zahirî ve ölçüsüzdür, İbn Tahir ise yalancıdır.

 

Buna rağmen bu tür yasaklara riayet edilmediği ve herkesin evine gir­diği görülmektedir.

 

Binaenaleyh müslümana düşen 4922 numaralı hadisin şerhinde göste­rildiği gibi meşru saha içerisinde kalan müzik türlerinden yararlanmak, haram ve şüpheli sahada kalan müzik türlerinden de son derece uzak kal­maktır.